Bir Varmış, Bir Yokmuş

Bir varız, bir yokuz. Önce oradaydık, şimdi de burada. Bir yazdım, bir yazmadım ve yol bizi buraya getirdi: Merhaba!

Daha önce çok anlattım merhabanın hikayesini, artık anlatmayacağım. Kısaca "benden size zarar gelmez" mealinde bir farsça kelime. Ötesini meraklısı düşünür.

Evet, zaman içinde akarken uçucu yahut sabit görünen çeşitli mecralarda çokça yazdım. Kimisini müstear imzalar eşliğinde okudunuz belki, kimisi hiç gün yüzü göremedi. Eskiden, kendim olarak samimiyetle yazabilmek için pek çok şartın yerine gelmesini zor koşardım kendime. Zira her şeyden evvel mutlak bir samimilik taraftarıyım. İnsan her şeyi açıkça söylemedikten sonra neden yazı yazsın? Siz de kabul edersiniz ki, her şeyi olduğu gibi söylemek mümkün değildir.1 Ölçmek, biçmek, mekanı, zamanı ve muhatapları tahlil etmek icabeder. Ama ve lakin bu mütâlaa insanı -bu halde beni- öyle bir yere getiriyor ki, söz söylenemez, fikir yahut değerlendirmeler laf olup beri gelemez oluyor.

Akan zaman içinde insan da akıyor ve hep aynı yerde durmuyor. Neticede insan hayatı kesintisiz bir tekâmül süreci değil mi? Sürekli surette bir iyileşme, öncesinde pek fena olduğunu farkedip yeni hale şükretmek bir nevi. Kimisi için böyle değildir belki, bilemem o kadarını. Kendi adıma iyileşmiyor olmaktan çekinir, korkarım. Öyle olmayanı da kınamam, kınayamam. Kimseyi kınamak düşmez bize.

Bir gün, yeni ve şimdinin iyisi; yarının fenası bir gün; artık samimiyet adına kendimi yapamaz/edemez kılmaktan vazgeçmem gerektiğini farkettim ve kılı kırk yarmadan, olduğu gibi ortaya dökülmeye karar verdim.

Mamafih buna karar vermek kolaysa da uygulamaya geçince alışkanlıklardan ve hassasiyetlerden vazgeçmek hiç de kolay değil işte. Şu okuduğunuz merhabayı yazarken ne kadar kendimi durdurmak istesem de ince elemekten kendimi alamıyorum. Bu sebepten mevzu bahis olabilecek üslûp karmaşası ve kopukluklardan ötürü şimdiden özür dileriz.

Fakat aldanmayınız sevgili okuyucu; bu tam olarak senden özür dilediğim anlamına gelmiyor. Senin okuyacağın bir minvalde ve sana hitap ediyormuş gibi yazsam da tümü yine kendim için. Tabii ki senin de okumanı ve söze karışmanı dilerim. Üstelik en başta dediğim gibi benden sana -kasti bir- zarar gelmez. Sana zarar vermek gibi bir niyetim olmadığı gibi faydam olsun şevki de yok. Yine de kendime faydam dokunursa, bana dokunanların tümüne de dokunur zannediyorum. Hepimiz aynı kumaşın içine dokunmadık mı enikonu?

Yukarda bahsettiğim gibi, herhangi bir kısıntıya gitmeden yazacağım bu yeni memlekette. Peki ama neler yazacağım? Yazılacaklar konusunda da bir çerçeve çizmemeye karar verdim. Güncel meseleler, tarih, Bergson felsefesi, Aristo mantığı, Yunan şiiri, psikanaliz, ispritizma, alelâde dedikodu, çıplak hikâye, korkunç veya meraklı macera, günlük siyasi hâdise, komedi şakaları, birbiriyle sarmaş dolaş, biri öbürünü yarıda bırakarak, çok yüklü, beraberinde her rast geldiğini taşıyan bir bahar seli gibi2 yahut birden bire patlayan yaz yağmuru gibi ıslatabilir toprağı. Bu bereketli toprakları mucibince sulamak neticesinde hasatta kârlı çıkmak gayesi güdüyorum, evet.

Lafı dolandırmayacağım: Böylece başlar bu, kutlu ve mutlu olsun. Bir varmışız, bir yokmuşuz. Belki de ikisi de aynı anda mümkünmüş, haberimiz yokmuş. İkisinin de varolduğu ve aslında vâr olan tek vakit şimdiyse, uğurlu olsun. Hayırlar gelsin, şerler defolsun.

1, 2 - Saatleri Ayarlama Enstitüsü, A.H.Tanpınar, Dergah Yayınları.