Paydaş

Sevgili Wittgenstein, kıymetli Kierkegaard ve Jung ve hatta sıfatsız Freud; şu benim hayat sürdüğüm zamanlarda sizlerden birer peygamber gibi ceket iliklenerek bahsediliyor. Ortaya koyduğunuz fikirlerse, koşulsuzca ve sorgusuzca sarsılmaz temel taşı niyetine kullanılıyor. Başka memleketleri bilmem ama burda, akademi bile tam anlattığım gibi. Sanıyorum böyle olsun istemezdiniz.

Benim için lise arkadaşlarımdan farklı değilsiniz. Hepsi de akıllı ve kıymetli dostlar, iyi çocuklar. Hatta geçen birisini uzaklara uğurlamak için toplandık, gece yarısına kadar sohbet ettik. Siz de gelseniz güzel olurdu.

Sizleri paydaşım olarak görmekten alıkoyamıyorum kendimi. Ne dersin Freudcan; bu benim şişik ve dahi psişik egomdan mı kaynaklanıyor? Üstelik paydaş derken, neyi paylaşıyoruz onu da kestiremedim şimdi. Bi'ara geldiğinizde konuşalım bu meseleyi.

Görüşürüz.

10 Lakırdı:

desin ergu dedi ki...

merak ettim: pay edilen "tam olarak" nedir? :)

enes güler dedi ki...

koca bir tencere var ortada. herkes payına düşeni alıp yiyor, yediğini anlatıyor. sanırım böyle bir paydaşlık. :)

Aslıhan H. Ergün dedi ki...

belki de herkesin önünde ayrı yemek vardır?

iskender paydaş vardı bi de :)

enes güler dedi ki...

tencere tek ama yemek aynı olmayabilir evet. herkes kendi önüne düşeni yiyebiliyor. hatta kimisi ateşin harlı yerine denk gelmiştir yanmıştır bile!

ama iskender paydaş'ı bilmem. kimmiş o?

Aslıhan H. Ergün dedi ki...

tencere neden tek?
iskender paydaş müzisyen.

enes güler dedi ki...

bilmem, bana tekmiş gibi geliyor. neticede herkesin anlattıkları aynı ateşin üstünde birlikte kaynayan muhtelif nebatatmış sanki. tadanların tümü, bu yemeğin içine sirayet eden özü farklı açılardan anlamaya/anlatmaya çalışıyor olabilir mi? görüp anlayabildiğim kadarıyla tüm bakış açıları sanki tek bir noktaya yakınsıyor, hiç olmadığı kadar.

eğer tencere çok diyorsanız aslı hanım, o halde söyleyin nasıl?

Aslıhan H. Ergün dedi ki...

ben hiç tencere görmedim, tabağımdakini ve başka tabaklardakini gördüm, birbirinden farklı görünüyor. aynı tencerede pişmiş olabilir bu farklı yemekler, ayrı tencerelerde de. aynı tencerelerde pişmişse ayrı yemekler gibi olsalar bile çok da ayrı olamazlar sanki.

enes güler dedi ki...

tencere deniz kadar büyükse, altında yanan ateş mağma kadar çoksa; ayrı ayrı pek çok tatlar olabilir ki.

diğer yandan: iyi ama aslı, birbirinden çok ayrı çok bambaşka ne var ki şu dünyada?

desin ergu dedi ki...

naçizane lafa dalmak istiyorum: sevgili enes; bu dünyada birbirinden çok ayrı, çok bambaşka olan şey bence bakış açılarımızdır, gören gözdür. wittgenstein'da böle sineklerinki gibi yüzlerce varmış gibi geliyor bana. bende sadece 2 tane :)yani sanki senin ve witty'nin (böle dediğim için nasılsa kızmaz :) önünüze sunulan tabaktaki şey (hayat ve diğer şeyler) aynı bile olsa, senin aldığın pay farklı olabilir, zira sen farklı görürsün.

di mi sanki?

enes güler dedi ki...

evet desinciğim, aynen öyle :)

bazen ekrana bakarken, kocaman bir resme minik bir çerçeveden bakarmış gibi hissediyorum. koccaman, karanlık bir resmin üstünde minik bir çerçeveyi gezdiriyorum ve ancak çerçevenin içinden görebiliyormuşum gib.

yanılsamamız şurda sanki: gözlerimizle bakarken öyle hissetmiyoruz, her şeyi apaçık ve en geniş açıyla izliyormuş yanılmasına kapılıyoruz.

sonrasında da parçalar ayrıkmış gibi filan olunca farketmiyoruz belki de?

öyle şeyler.

ps: metaforları da birbirine soktum ya, neyse :)